Tanıtım
Sağlık Bilimleri Üniversitesi Tıp Fakültesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi Hastanelerimizde konularında uzman ve deneyimli öğretim üyeleri sorumluluğunda uzman doktorlar tarafından hizmet verilmektedir. Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalına bağlı Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi Hastanelerimizde doğumhane, jinekoloji, perinatoloji, jinekolojik onkoloji ve tüp bebek alanında hizmetler verilmekte, genel tanı ve tedavi hizmetlerinden başlayarak, menopoz-osteoporozdan riskli ve normal gebeliklerin takibine, gebelik öncesi araştırma ve tanı, gebelikte girişimsel işlemler ve fetal cerrahi ve tedavi, jinekolojik kanserlerin tanı ve tedavisinden tüp bebeğe kadar pek çok alanda hizmet verilmektedir. Gebelik Takibi ve Yüksek Riskli Gebelik Hizmetleri Hamileliğin başladığı haftadan itibaren, doğuma kadar ve doğumdan sonraki 6 haftaya kadar tüm anne adaylarının ve lohusa kadınların takipleri yapılmaktadır. Anne karnındaki bebeğe (fetus) yönelik yapılan rutin tarama testleri arasında ikili test, fetal ense kalınlığı ölçümü, dörtlü test, annede şeker tarama testi, erken doğum öngörüsünde servikal uzunluk ölçümü, riskli gebeliklerde fetal kalp atımı izlemi gibi incelemeler yapılmaktadır. Perinatoloji polikliniğinde riskli gebe takipleri ve endikasyonu dahilinde fetusta ayrıntılı yapısal anomali araştırması yapılmaktadır. Perinatoloji, genetik, pediatri, yenidoğan, pediatrik kardiyoloji, pediatrik nöroloji, pediatrik üroloji, çocuk cerrahisi beyin cerrahisi vs. gibi uzman branşlar ile ortak konseyler yapılarak problemli vakalar tartışılmakta ve ailelere tedavi seçenekleri sunulmaktadır. Riskli gebeliklerin doğumları ve bebekler için, her an müdahaleye hazır, deneyimli kadrolar, merkez hastanelerimizde hizmet vermektedir. Perinatoloji servislerimizde ise yatan riskli gebeler takip edilmektedir. Yüksek riskli gebelikler sınıfına giren hastalarda fetusa yönelik tanı testleri arasında amniyosentez, koryon villüs örneklemesi, kordosentez işlemleri yapılmaktadır. İkizden ikize transfüzyon söz konusu olan çoğul gebeliklerin tanı ve tedavisi (lazer ya da göbek kordonu oklüzyonu gibi) yapılmakta ve diğer riskli bazı hastalık durumlarında fetusa şunt operasyonları yapılmaktadır. Genel Jinekoloji Hizmetleri Ergenlikten döneminden menopoz ve sonrası döneme kadar her yaştan kadının, her türlü sağlık sorunlarının tanı-tedavisi ve rutin kontrolleri yapılarak önleyici hekimlik hizmetleri verilmektedir. Kadın kanserleri ile ilgilenen Jinekolojik Onkoloji Birimlerimizde genital enfeksiyon ve kanser taraması, PAP-smear testi, kanser erken teşhis ve tedavisinin yürütüldüğü kolposkopi odası, laparoskopik operasyonların yapıldığı ameliyathaneler ve detaylı değerlendirme için ultrasonografi odası bulunmaktadır. Menopoz ve Osteoporoz Takipleri Menopoz, kadınların yaşamındaki özel dönemlerden biridir. Menopoza bağlı gelişen osteoporoz (kemik erimesi) hastalığının önlenmesi, hastalar üzerindeki yıkımlarının en aza indirilmesi konusunda Kadın Hastalıkları ve Doğum ve diğer ilgili branşlar ile yakın iş birliği içinde tanı ve tedavileri yapılmaktadır. Jinekolojik Onkoloji Hastaları Jinekolojik organ kanserlerine dönüşebilecek olası öncül lezyonların tarama ve teşhisi ile bunların tedavi ve takipleri yapılmaktadır. Jinekolojik kanserler, ayrıntılı bir şekilde incelenmekte, cerrahi ve medikal tedavileri yapılmaktadır. Jinekolojik onkoloji ve kolposkopi polikliniklerimiz her gün hizmet vermektedir. Tüp Bebek Kadın ve erkek kısırlığının temel tedaviler ve yardımla üreme teknikleri kapsamında tüp bebek, mikroenjeksiyon, embriyo dondurma ve cerrahi sperm arama tedavileri gibi daha ileri düzey araştırma ve uygulamalar yapılmaktadır. Üreme sorunları ve kısırlık problemleri konularında uzman doktor ve eğitimli personeli bünyesinde barındıran Tüp Bebek Ünitesi'nde rutin tüp bebek uygulamaları dışında embriyo dondurma ve çözme gibi işlemler gerçekleştirilmektedir; Androloji Ünitesi’nde ise erkek üreme sağlığına yönelik tanısal değerlendirmeler ve aşılama işlemleri yapılmaktadır. Ürojinekoloji Ürojinekoloji poliklinik ve servislerimizde kadınların idrar yolu hastalıkları, idrar kaçırma ve genital organ sarkmalarında teşhis ve yönetimi amacıyla her türlü temel araştırma ve inceleme işlemleri ve ürodinami gibi daha ileri inceleme işlemlerinden sonra tıbbı ve cerrahi tedaviler yapılmaktadır.
Tarihçemiz
Doğumun Tarihçesine Genel Bakış
Heredot’a göre, İÖ. 8.-3.yy’lar arasında Karadeniz’in kuzeyinde Fergana vadisine dek uzanan topraklarda yaşamış olan İskitlerde Apia (=Api) kelimesi, Anadolu halklarında Epia→Epe→Ebi olarak kullanıldıktan sonra büyük olasılıkla “ebe”ye dönüştüğü tahmin edilmektedir.
Ülkemizde ebeye ayrıca "Aba" ve "Bibi" de denir. Malatya’da ve Silopi yöresi “Pirik” derken “Analuk” (Trabzon), “Çayana” (İstanbul), “Edee” (Sivas), “Eveçi” (Kars), “Göbek Anası” (Erzincan, Ankara), “Manat” (Adana), “Yelci” (Bolu) sözcüklerinin kullanıldığını görüyoruz.
Türk-İslâm tıbbı, Cundişapur merkezli olmak üzere yepyeni bir senteze ulaşarak uluslararası hekimler yetiştirmiştir. Batı’nın ‘Rhazes’ diye tanıdığı Râzî (865-925), klinik gözlemler yapmış, kitabında jinekolojiyle ilgili bilgiler vermiştir. Batılıların ‘Haly Abbas’ diye adlandırdıkları Ali İbn-i Abbas el-Mecusî (930-991), uzun süre klâsik olarak kabul görmüş olan, "Kitabü'l Melikî" adlı bilimsel bir jinekoloji kitabı yazmıştır. Yahya İbn-i Serapyan (9.yy) da, eski Yunan tıbbının bilgi ve deneyimlerini aktaran ilk jinekoloji kitabını yazmıştır.
Batının ‘Avicenna’ adıyla tanımladığı İbn-i Sinâ (980-1037), yüzyıllar boyu hem Doğu, hem de Batı tıbbını yönlendiren kitabı olan "el-Kanun-u fit Tıb" adlı eserinde önemli ve ileri bilgiler vermektedir. Bir sistematik içinde verilen kadın hastalıkları ve doğum bilgilerinde şu başlıkların öne çıktığını görüyoruz:
- Gebeliği üç trimestere ayırmış, 1. ve 3. trimester'lerin önemli olduğunu vurgulamıştır.
- Forseps kullandığı kuvvetle olasıdır.
- Kontrasepsiyon için vaginaya limon suyuna batırılmış yün yumağı koymayı önermiştir.
Şu durumlarda gebeliğin sonlandırılabileceğini söylemiştir:
- Anne yaşı çok küçükse; doğum, anne hayatını tehlikeye sokacaksa,
- Fetusta doğumu engelleyecek bir fazlalık (doğumsal anomali, teratom, yapışık ikiz?) varsa,
- Fetüs ölüyse,
- Doğum eylemi başladıktan 4 gün sonra, halâ doğum olmamışsa parçalayıcı girişim önermiş ve yapmıştır.
Tüm bu bilgiler, Selçuk tıbbıyla Osmanlı tıbbına aktarıldı. Anadolu Selçukluları’nda Mardin, Kayseri, Sivas, Divriği, Çankırı, Kastamonu, Tokat ve Amasya Dar'üş Şifâ'larında eğitimin, usta-çırak eğitimi şeklinde sürdüğünü, hastaların yatarak tedavi edildiklerini, eczanenin bulunduğunu, düzenli vizit ve hastabaşı eğitiminin yapıldığını görmekteyiz. Ancak jinekoloji, genel tıp tedavi ve uygulamaları içinde yer almakta, doğum sahnesinde yine yalnızca kadınlar bulunmaktaydı.
Bu bağlamda ebelik mesleği genellikle anadan kıza ya da yakın bir akrabadan usta-çırak ilişkisi içinde “el verilerek” aktarılan bir aile mesleği olarak yapılıyordu. Konak ya da saray hanımlarının doğumlarını yaptıran ebeler vardı, ki oldukça varlıklı bir yaşam sürerlerdi. Ebe bir kadında, doğum yaptırmadaki becerisi kadar temizlik, sır tutma ve iyi ahlâk da aranırdı.
Osmanlı'da doğum yardımını, halk arasında ve Osmanlı Sarayı’nda doğum olarak ikiye ayrılabilir. Halk arasındaki doğum yardımı ve ebeliği, Besim Ömer Paşa'nın 1933 yılında yayınlanan "Sıhhat Almanak"ındaki "Bizde nasıldı ve ne hâldedir?" başlıklı yazısından şu satırlara yer vermiştir:
"..Bizde ebelik, batıda olduğu gibi son derece ilkel bir haldeydi. Doğurtma ve zor doğurtma, asırlarca kadınların elinde kaldı. Hem batıda, hem de doğuda erkek hekimler, yüzyıllar boyunca inanç, ahlâk ve gelenekler nedeniyle doğurtma ilminin dışında kalmıştır. İslâm tarihinde Ebu Bekir Razî, Ali bin Abbas, İbn-i Sinâ, Ebu'l Kasım Zehravî, İbn-i Rüşt ve Sabuncuoğlu Şerafettin bin Ali'nin kadın ebelere yönelik bazı zor doğum bölümleri vardır.."
"..Ülkemizde ebelik, yüzyıllarca acuze ebe taslaklarının yanında usta-çırak ilişkisi içinde öğrenilmeye çalışıldı. Ne Tıbhane (1827), ne de Cerrahhane (1831)'de ebelik ve doğumla ilgili bir ders yoktu. Tıbbîye Mektebi'nin 1858 yılına ait ders programında, öğrenciye ve ebelere yönelik iki kürsünün var olduğunu öğrenmekteyiz. Tıbbîye mektebinde ebelik dersinin ilk kez 1846 yılında okutulmaya başlandığını ve ilk diplomanın da 1848 yılında verildiğini biliyoruz. Ancak eğitim hem öğrenciler, hem de ebe adayları için tamamen teorikti. Ebelik, ilk kez 1846’da bir dershanede okutulmaya başlanmıştı. Ebe kadınlar, öğretmenin anlattıklarından ezberleyebildiklerini birbirine tekrarlardı. Ellerinde bir kitap yoktu. Olsa bile, çoğu okuma-yazma bilmiyordu. Ne hasta evi, ne de doğum yurdu vardı. Ben öğrenciyken ebeleri, Dr. Vuçino ve yardımcısı Madam Robert okutuyordu. Her ikisi de Türkçe'yi iyi bilmezlerdi. Eğitime tabi tutulan yaşlı kadınlar, genellikle reaya (müslüman olmayanlar)’dandı ve öğretmen, derslerini haftada iki kez Türkçe, İspanyolca, Ermenice ve Rumca olarak vermekteydi. 1895'te, Vuçino'nun ölümü üzerine ebeleri eğitmeye başladığım zaman, ilk önce ebe adaylarına "Türkçe anlayıp söyleme", "okur-yazar olma" ve "yaşça otuzu geçmeme" koşullarını getirdim. Bunun yararları hemen görülmeye başlandı...".
Önceleri cerrahî ile iç içe olan, ancak 18.yy sonu ve 19.yy başı itibariyle cerrahîden ayrılmaya başlamış olan obstetrik ve jinekoloji, aslında çok eskilere dayanmaktadır. Obstetrik, cerrahînin 19.yy’dan çok önceleri gelişmiş ve sanat karakterini koruyan en eski dalıdır. Fakat bu uzak çağlarda, hekimler yâni erkekler tarafından değil, “ebe” denilen kadınlar tarafından uygulanıyordu. Anatomi ve fizyoloji bilgisinden yoksun olan ebeler, zor doğumlarda folklorik uygulamalarıyla anne ve bebeğe sıklıkla zarar veriyorlar, umutsuz olgularda da parçalayıcı girişim yapmaları için berber-cerrahı çağırıyorlardı.
Zamanla, örneğin 16.-17.yy Avrupa’sında doğum alanında bazı ilerlemeler oldu. Örneğin, Almanya’da 16.yy’dan yüzyıldan itibaren özel doğum masaları kullanılmaya başlandı.
İstanbul’da doğumlar genel olarak “ebe hanım iskemlesi”nde yapılırdı. Bir koltuğa benzeyen, oturulacak yerin bir kısmı oyuk idi. Doğum yaklaşınca bu doğum iskemlesini ebe getirir, gerekli hazırlıklardan sonra doğumu yaptırırdı. Bu doğum iskemlesi çeşidi bugün Topkapı Müzesi’nde bulunmaktadır.
Ülkemizdeki obstetrik ve ebelik eğitimi tarihine, modern tıp eğitiminin başlama tarihi olan 1827 yılından başlayarak ve kronolojik olarak sıralanışı:
• 1827: Padişah II. Mahmud tarafından 1827 tarihinde Tıbhane ve 1831 yılında Cerrâhhane-i Amîre açıldı. “Fenn-i Vilâde” (Doğum Bilgisi) teorik olarak erkek olan öğrencilere veriliyordu. Ancak doğumlar, evlerde ve ebelerle yapılmaktaydı. Bu dönemde Fransa’dan ve İngiltere’den diplomalı ebeler Beyoğlu’nda serbest olarak çalışmakta idiler.
• 1838: Tıbhane ve Cerrâhhane-i Amîre, Galatasaray’da Mekteb-i Tıbbıye-i Adliye-i Şâhane adı altında birleşti. Altıncı senede “Fenn-i Vilâde” (Doğum Bilgisi) okutulmaya başlandı, ancak eğitim teorikti.
• 1842/3: Askerî Tıbbiye Nazırı Cerrah İsmail Paşa (1807-1880), açılan ebe mektebinde ilk kez Türk kadınlarının erkek hocalardan ders ve sertifika almalarını sağladı. Galatasaray Tıbbiyesi bünyesinde ebeler için, derslerin Türkçe olarak Konstantin Karateodori (1802-1879) (İtalyan Dr. Vuçino) tarafından verildiği bir sınıf açıldı. Eğitim teorikti. Galatasaray Tıbbiyesi’nden ilk yıl 16 ebe mezun oldu.
• 1845-46 raporu: Pratiğe dayalı bir bilim olan ancak teorik olarak verilmekte olan ebelik eğitiminin yeterli olmadığının ve bir doğumevi ya da kadın kliniğinin açılmasının gerekli olduğunun belirtilmesi üzerine, Sultan Abdülmecid’in 1848 yılında bir kadın ve doğum hastanesi yapılması için arazi tahsis etmiş ve bu iş için Hekimbaşı İsmail Paşa’yı görevlendirmiştir. Ancak bu proje 19.yy sonuna dek gerçekleşemedi.
• 1853: Askerî Tıbbiye’de 5. sınıfta “Fenn-i Kibâle” (Ebelik Bilgisi) dersi okutulmaya başlandı; dersleri Fenerli Pavlaki Paşa (1806-1887) veriyordu ve 47 yıl süreyle ders vermeye devam etti.
• 1867: Sirkeci Demirkapı’ya taşınmış olan Askerî Tıbbiye’nin bünyesinde Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye (Sivil Tıp Okulu) kuruldu ve Galatasaray Tıbbiye’sinde Fransızca olan eğitime karşı, 1870 yılında Türkçe yapılmaya başlandı ve ilk Türkçe Doğum dersini Mehmet Vahit Bey vermeye başladı.
Ancak, hâlâ bir Kadın-Doğum Kliniği ya da doğum evi yoktu. Bu arada 18.yy’da İngiltere ve İrlanda, obstetrik gelişmenin merkezi oldu. Ebelerin yerine erkek doğum hekimleri doğum sahnesinde daha fazla yer almaya ve forseps (doğum sırasında çocuğun başına takılan metal alet), doğum sanatı yeteneğinin üstün bir göstergesi olarak algılanmaya başladı. Bu obstetrisyenlerin çoğu, cerrahînin temeli olan anatomi öğrenimine başladılar.
Bu alandaki dönüm noktasına, William Hunter’ın 1774 yılında yayınladığı klâsik kitabı “The Anatomy of the Human Gravid Uterus” adlı atlasla ulaşıldı. Obstetrik artık, tıp okullarında okutulmaya başlanmıştı. 19.yyda obstetrik artık Avrupa’da bir uzmanlık alanı olarak kabul edilmiş ve Paris, Berlin, Münih, Dresden ve Londra gibi şehirlerde güçlü bir anatomi bilgisiyle donanmış hekimler, doğum klinikleri ya da doğum evlerinde doğum yaptırtmakta ve disiplinli bir ebe eğitimi verilmekteydi.
Bu arada ülkemizde, loğusalık infeksiyonuna bağlı yüksek maternal mortalite büyük bir sorunken jinekolojik ameliyatlar cerrahî disiplin içinde yapılmaktaydı. İstanbul’da bazı azınlık hastanelerinde doğum yatağı bulunuyor, ilgi duyan bazı cerrahlar doğum hatta sezaryen yapıyorlardı. Bunlardan biri olan Dr. Pavlaki Paşa, 1850’lerde ilk sezaryeni yapmıştı ve tıp fakültesinde zooloji dersi de veriyordu.
• 1879/80: Türk obstetrik ve jinekolojisinin batıya yönelmesi başladı. Birgivîzade Mehmet Nuri Bey, Lucien Penard’dan çevirdiği “Rehnümâ-yı Kavabil” adlı kitabını yayınladı.
• 1881: İbrahim Lütfi, Nafiz Süreyya, Ahmet Hilmi, Hüseyin Remzi ve Hüseyin Sabri Bey’ler, Friedrich Wilhelm Scanzoni (1821-1891)’nin 1853 yılında yazdığı “Lehrbuch der Geburtshilfe” adlı kitabını “Fenn-i Vilâde” (Doğum Bilgisi) adıyla çevirdiler.
1870 yılında Avrupa’ya gönderilmiş olan öğrencilerden Hayrettin Bey (öl. 1912)’in cerrah olup döndükten sonra, nadir olarak sezaryen yaptığı bilinmektedir.
• 1885: Besim Ömer Bey, Fenn-i Kibâle (Ebelik Bilgisi Dersleri) muavinliğine getirildi.
• 1887: Mehmet Vahit Bey, yetenekli öğrencilerinden Besim Ömer Bey’in Paris’e gönderilmesine ön ayak oldu. Besim Ömer, Paris’de Tarnier’in adını taşıyan klinikte Prof. Boudin ve Prof. Pinard’ın yanında çalıştıktan sonra 1891 yılında döndü.
• 1888/9: Halid Ziya (Uşaklıgil)’in, Fransız Dr. Auguste Debay’ın “Hijyen ve Evlilik Fizyolojisi: Evli Kadın ve Erkeğin Doğal ve Tıbbî Tarihi ve Merak Uyandırıcı Ayrıntılar” adlı kitabının çeviri ve uyarlaması olan “Haml ve Vaz’ı Haml” (Gebelik ve Çocuk Doğurma) adlı popüler kitabı yayınlandı.
• 1889-1893: Haseki’ye, Op. Nurettin Bey’in önerisiyle modern bir hastane yapıldı. Nurettin Bey, önemli jinekolojik ameliyatlar yapmaya başladı.
• 1892: Fransa’da kaldığı beş yılda kadın-doğum alanındaki büyük değişimleri gözlemlemiş olan Besim Ömer’in dönmesiyle, İstanbul’da gözlem ve deneyimlerini uygulayabilecek, Paris’de örneklerini gördüğü bir klinik ya da doğum evi arayışı içine girdi ve Sirkeci Demirkapı’da Sur-u Sultanî’ye bitişik, ülkenin ilk doğum evi olan “Vilâdethane”yi açtı.
• 1893: Sivil tıp mektebi ve kadın-doğum pavyonu Kadırga’ya taşındı. Besim Ömer ve Nizamettin Bey, Prof. Luteau’nun kitabını “Emrâz-ı Nisâ” (Kadın Hastalıkları) adıyla Türkçe’ye çevirdiler.
• 1893: Halid Ziya (Uşaklıgil)’in, Fransız Dr. Auguste Debay’ın “Evliliğin Hijyen ve Fizyolojisi” adlı kitabının çeviri ve uyarlaması olan “Kanun ve Fenn-i Vilâde” (Yasa ve Doğum İlmi) adlı kitabı tekrar yayınlandı.
• 1895: Besim Ömer, Vuçino’nun ölümü üzerine ebelik hocalığına atandı. Besim Ömer, ebe adaylarının 30 yaşını geçmemiş ve Türkçe anlayıp söylüyor olmaları şartlarını koydu. Ayrıca, o güne dek tamamen teorik olan eğitimin yanısıra, kursun 2. yılında gebe muayenesi ve doğum pratiğini de ekledi.
• 1896: Besim Ömer, hocası Prof. Boudin’in derslerini, “Doğum Hastalıkları Dersleri” adıyla Türkçe’ye çevirip yayınladı.
• 1898: Gülhane Tıp Mektebi (Tatbikat Mektebi), Ahırkapı’da Topkapı Sarayı’nın bahçesinde açıldı.
• 1902: Lyon’da ünlü Robert Michael von Olshausen (1835–1915)’in yanında çalışıp 1900 yılında yurda dönmüş olan Asaf Derviş Paşa, bir yandan Tıbbiye-i Mülkiye’de (Sivil Tıbbiye) nisaiye hocalığı yaparken, diğer yandan Gülhane Askerî Tıp Mektebinde jinekoloji bölümünü kurup ders vermeye başladı.
• 1902: Ülkemizde kayıtlara geçmiş ilk başarılı sezaryen, cerrah Cemil Topuzlu tarafından yapıldı.
• 1902: Besim Ömer, “Gebelik ve Gebelikte Tedbirler” adlı kitabını yayınladı.
• 1903: İsmail Derviş, Şam’da açılan Tıp Fakültesi’nde Kadın Hastalıkları ve Doğum derslerini vermek üzere görevlendirildi.
• 1903: Askerî Tıbbiye, Haydarpaşa’daki muhteşem binasına taşındı.
• 1905: Cemil Topuzlu, Türkiye’de ilk kez olarak yapmış olduğu iki Wertheim ameliyatı olgusunu Fransa’da yayınladı (Wertheim, 500 ameliyatlık serisini 1911 yılında yayınladı).
• 1905: Besim Ömer, “Doğururken ve Doğurduktan Sonra” adlı kitabını yayınladı.
• 1905: 1899 tarihinde açılmış olan Hamidiye (Şişli) Etfal Hastanesi’ne 10 yataklı bir Kadın Hastalıkları ve Doğum servisi eklendi.
• 1907: Besim Ömer, “Ebelik–Doğurma-Doğurtma” adlı kitabını yayınladı.
• 1908: İsmail Derviş Paşa, “Teşhis-i Emrâz-ı Nisâ” (Kadın Hastalıklarının Tanısı) adlı ilk telif kitabını yayınladı.
• 1908: Cemil Topuzlu, alaylara rağmen ilk kez ameliyat eldiveni kullandı.
• 1909: Haydarpaşa’daki Askerî Tıbbiye ile Kadırga’daki Sivil Tıbbiye, Haydarpaşa’da birleşti ve İstanbul Dar-ül Fünûn (Üniversite)’u Tıp Fakültesi adını aldı, Cemil Topuzlu dekan oldu.
• 1910: Cerrahpaşa Hastanesi açıldı.
• 1920: Almanya’da Prof. Ernst Bumm’un yanında 12 yıl çalıştıktan sonra yurda dönen Fuat Fehim (Caculi), Fenn-i Vilâde hocası oldu.
• 1921: 1910 yılında Almanya’dan dönüp Besim Ömer’in yanında çalışmaya başlayan Kenan Tevfik, “Teşhis-i Emrâz-ı Nisâ” (Kadın Hastalıklarının Tanısı) ve “Kadınlık - Analık” adlı kitaplarını yayınladı.
• 1923: Besim Ömer, ilk kez olarak ebelere ve halka, Dar-ül Fünûn konferans salonunda “Müstakbel Valide” (Geleceğin Annesi) adlı filmi izlettirerek eğitim vermeye başladı.
• 1923: Askerî Tıbbiye mezunu, ileride Türk kadın-doğum hekimliğine büyük katkıları olacak olan, Ali Esat (Birol) (1901-1999), Gülhane Jinekoloji Kliniği’nde çalışmaya başladı. Ali Esat, 1925 yılında ülkemizdeki ilk histerosalpingografiyi (HSG) çekti ve 1938 yılında rahim kanseri için Radyum kullandı. HSG çekerken, tek dişli tenakulumu HSG aparatına sabitlemek için hâlen kullandığımız, kendi adıyla anılan parçayı geliştirdi ve 1925 yılındaki I. Milli Türk Tıp Kongresi’nde sundu.
• 1923: Hüsnü Şakir Bey, “Telhis-i Ameliyatı Velâdiye” adlı kitabının 2. baskısını yayınladı.
• 1925: Tıp Fakültesi içinde ilk Jinekolojik Patoloji laboratuarı, Hamdi Suat’ın yardımlarıyla Tevfik Remzi (Kazancıgil) tarafından kuruldu.
• 1925: Tıp fakültesini İsviçre’de bitiren, ileride Çapa Kadın-Doğum kliniğini kuracak olan Naşid Erez, Kadırga Doğum Kliniği’nde Besim Ömer’in yanında çalışmaya başladı.
• 1925: İlk “Türk Nisaiye ve Velâdiye Cemiyeti” (Türk Kadın Hastalıkları ve Doğum Cemiyeti) İstanbul’da kuruldu. Başkanlığa Besim Ömer, Genel Sekreterliğe Tevfik Remzi seçildi.
• 1926: Tevfik Remzi Bey, ilk kez Radyum’la collum ca. tedavisi yaptı. İstanbul Şehremaneti (Belediye)’nin yardımlarıyla satın alınan Radyum’un kullanıldığı 200 olguluk seri, Tevfik Remzi tarafından 1929 yılı Milli Türk Tıp Kongresi’ne sunuldu.
• 1928: İlk jinekoloji dergisi, eski Türkçe olarak “Türk Nisaiye ve Vilâdiye Mecmuası” adıyla yayınlandı. Editörlüklerini Besim Ömer ve Tevfik Remzi yapıyordu. Artık düzenli bilimsel toplantılar yapılabiliyor, makaleler yazılabiliyordu.
• 1928: Kadırga’daki doğum klinikleri Haydarpaşa’ya nakledildi.
• 1928: Tevfik Remzi, “Nisaiye ve Vilâdiye’de Usûl-u Muayene” (Jinekoloji ve Obstetrikte MuayeneYöntemleri) adlı kitabını yayınladı.
• 1933: Üniversite Reformu: Besim Ömer Bey emekli oldu ve soyadı yasasından sonra “Akalın” soyadını aldı. Besim Ömer’in I. Kadın-Doğum Kliniği, Almanya’daki Nazi zulmünden kaçıp gelen hocalardan Ord. Prof. Wilhelm Gustav Liepmann (1878-1939)’a verildi ve Haseki’ye getirildi. 1933-39 yılları arasında kürsü başkanlığı yapan Liepmann’ın yardımcıları Tevfik Remzi (Kazancıgil) ve Niyazi Müştâk’dı.
• 1935: Haseki Hastanesi’nde 35 yataklı septik servisi açıldı.
• 1936: W. Liepmann ve Naşit Erez, “Doğum Ameliyatları” adlı kitaplarını yayınladılar. Ameliyatlar, fantom üzerinde gösterilmişti.
• 1938: Liepmann, Sadi Irmak’la birlikte “Pratik Jinekoloji” adlı kitabını yayınladı.
• 1939: Liepmann öldü ve İstanbul’da gömüldü. Nazi iktidarından dolayı, 1933 Üniversite reformuyla Türkiye’ye geldi. I. Kadın-Doğum kliniğinin kurulmasında büyük hizmetler gördükten sonra, omurga osteosarkomu nedeniyle hayatını kaybetti. Haseki’deki asistanı, ülkemizin ilk kadın kadın-doğum uzmanı olan Pakize İ. Tarzi (1910-2004) idi.
• 1940: Besim Ömer Akalın öldü.
• 1941: Gülhane yâni Askerî Tıbbiye, Ankara’ya taşındı ve başına Ali Esat Birol getirildi.
Birol, geniş bir kadro oluşturdu. Bu kadrodan Saim Sağlık ve Halit Kamgözen Gülhane’de çalışırlarken, Şerif Çanga ve Ahmet Esendal (Yazar Mahmut Şevket Esendal’ın oğlu) Ankara Tıp Fakültesi Kadın-Doğum Kliniği’ni kurdular.
Birol’un yanında yetişen rahmetli Prof. Kazım Arısan’dan dinlediği bir anekdotu aktaran Klinik Şefi Op. Dr. Yavuz Ceylan: “Hocam Kazım Arısan, 1946-50 yıllarında ameliyatlarda yalnızca hocaları Ali Esat Birol’un ameliyat eldiveni giydiğini, kendilerinin ellerini Süblime (cıva klorür) ile yıkadıktan sonra Bunzen beki alevinden geçirdiklerini anlatmıştı”.
• 1942: II. Doğum Kliniği, Çapa’da kuruldu ve Doç. Naşit Erez direktör oldu. 1944 yılında profesör, 1957 yılında da Ordinaryüs olan Erez, 1969 yılında emekli oldu.
• 1940’lı yıllar, Sağlık Bakanlığı tarafından doğum evleri ve üniversite hastanelerinin açılmaya başladığı yıllardı. Bunlardan başlıcaları ve başhekimleri şunlardır: Ankara Doğum Evi (Zekâi Tahir Burak), İstanbul Zeynep Kamil Doğum Evi (Eyüp Bey ve Fahri Atabey), Konya Doğum Evi (Ş. Konuralp), Aydın Doğum Evi (Mükerrem Sarol), Ankara Numune Hastanesi (Halil Çıray).
• 1944: Süleymaniye Doğum Evi açıldı.
• 1944: Almanya’dan dönen Ertuğrul Yenen, Çapa Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği’ne girdi ve sağlam bir Alman Ekolü’nün yerleşmesine ön ayak oldu.
• 1945: Ankara Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği kuruldu. Kuruluşundaki direktör Prof. Ali Esat Birol iken, sonra Prof. Şerif Çanga direktör oldu.
• 1951: Tevfik Remzi Kazancıgil, “Jinekolojik Histopatolojik Teşhis” adlı kitabını yayınladı, ki daha sonra Fransa’da da basılacaktır.
• 1952: SSK Bakırköy Doğum Evi açıldı.
• 1953: Naşit Erez, Ertuğrul Yenen ve Kazım Arısan, öğrenciler için “Pröpedötik” adlı kitabı yayınladılar.
• 1954: Haseki I. Kadın–Doğum Kliniğinde, Prof. Servet Güvener’in çabalarıyla ilk sitoloji laboratuarı kuruldu.
• 1955: Prof. Münir Türkent, “Kadın Ruhu ve Kadında Cinsî Hayat” adlı ve oldukça ilgi uyandıran kitabını yayınladı.
• 1956-57: Prof. Haluk Tavmergen’in direktörlüğünde, Ege Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği kuruldu.
• 1957: 1927 yılında “Türk Nisaiye ve Vilâdiye Cemiyeti” adıyla ve Besim Ömer’in başkanlığında kurulmuş olan “Türk Jinekoloji Cemiyeti”, FIGO (Federation of International Gynecology and Obstetrics)’ya üye oldu.
• 1958: “Kadında Kısırlık, Teşhis ve Tedavi Usulleri” adlı kitap, Prof. Tevfik Remzi Kazancıgil’in editörlüğünde yayınlandı. Mezuniyet sonrası eğitim amacıyla hazırlanmış olan bu kitap, Türkiye’de editöryal olarak hazırlanmış ilk kitaptı ve uzun yıllar önemli bir kaynak oluşturdu.
• 1958: Türk jinekoloji ve obstetriğiyle ilgili tüm yayınlar, Prof. Aykut Kazancıgil tarafından biografik olarak toplandı. Türk Obstetrik ve Jinekoloji tarihi açısından çok önemli bir başvuru kitabı olan bu eser 1964, 1968 ve 1973 yıllarında eklemelerle yeni baskılar yaptı.
• 1959: Ankara Jinekoloji Cemiyeti, Prof. Necdet Erenus’un çabalarıyla kuruldu.
• 1960: Çapa Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğinde Orhan Esen’in gayretleriyle jineko-patoloji laboratuarı kuruldu.
• 1987: Ege Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği’nde, Prof. Refik Çapanoğlu başkanlığında ilk “Tüp Bebek Merkezi” kuruldu.
• 1988: Ülkemizin ilk tüp bebeği İzmir’de doğdu.
Sezaryen Ameliyatının Tarihçesi
Sezaryen yüzyıllar boyunca, diğer yöntemlerin denenip başarısız kalındığı umutsuz olgulara nadiren yapılan ve mortalitesi korkunç olan bir ameliyattı. Bu ameliyat adını, Roma’lı tarihçi “Yaşlı” Pliny’nin sözünü ettiği gibi, Julius Caesar’ın bu yolla doğmuş olmasından almamıştır. “Lex Caesarea” adlı Eski Roma yasası, miada yakın gebe olarak ölen kadınların, bebekleri çıkartılmadan gömülmemelerini emrediyordu. En büyük olasılık, sezaryen adının Lâtince “Caedere” yâni (kesmek) kökünden geliyor olmasıdır. 1882 yılında Prag’lı doğum hekimi Max Sänger, o güne kadar dikilmeyip açık bırakılan ve mortalitenin en büyük nedeni olan uterus kesisini dikerek kapattı ve yeni bir çağ başlattı. Bu çok önemli temel sezaryen tekniği sayesinde sezaryen ilk kez, deforme pelvisli olgularda ve distosik doğumlarda elektif ve güvenli bir ameliyat hâline geldi.
Antiseptik yöntemlerin, batın ameliyatlarının kısmen de olsa güvenle yapılmasını sağlamasıyla, 1870’li yıllarda sorunlu uterusların da çıkartılmasına başlandı. Histerektomi, önceleri nadir olarak ve yalnızca çok büyük myomlar için yapılırdı. Bu teknikte batın açıldıktan sonra, uterus kesiden dışarı çıkarılır, A. Ovarica’lar bağlanır ve isthmus uteri’den transvers olarak kalın bir iğne geçirilirdi. Sonra uterus, iğnenin altından geçecek şekilde güçlü bir şekilde bağlanır, üstünden kesilip çıkartılır ve kollum stumphu da batındaki kesiye ağızlaştırılırdı. Bu kaba ameliyatın mortalitesi, sepsis ve kanama nedeniyle çok yüksekti. Bu acımasız hastalığın tedavisine bir şans verebilmek için uterus, gecikmeden ve tam olarak çıkartılmalıydı. Bu, birkaç kez denenmiş ancak felâketle sonuçlanmıştı.
Akademik Kadromuz
Prof. Dr. AHMET BİRTAN BORAN
Prof. Dr. ALEV AYDIN
Prof. Dr. ALİ ÇETİN
Prof. Dr. BURAK KARADAĞ
Prof. Dr. ERDAL KAYA
Prof. Dr. FİSUN VURAL
Prof. Dr. HAKAN GÜRASLAN
Prof. Dr. IŞIN ÜREYEN
Prof. Dr. İSMET ALKIŞ
Prof. Dr. KEZİBAN DOĞAN
Prof. Dr. LEVENT YAŞAR
Prof. Dr. MURAT APİ
Prof. Dr. MURAT EKİN
Prof. Dr. MURAT MUHCU
Prof. Dr. MUSTAFA EROĞLU
Prof. Dr. NİYAZİ TUĞ
Prof. Dr. PAKİZER BANU KILIÇOĞLU DANE
Prof. Dr. PINAR KUMRU
Prof. Dr. RAMAZAN DANSUK
Prof. Dr. SADIK ŞAHİN
Prof. Dr. SEMRA KAYATAŞ ESER
Prof. Dr. SÜLEYMAN SALMAN
Doç. Dr. AND YAVUZ
Doç. Dr. BELGİN DEVRANOĞLU
Doç. Dr. BERNA ASLAN ÇETİN
Doç. Dr. BURAK YÜCEL
Doç. Dr. GÜLŞAH İLHAN
Doç. Dr. HAKAN ERENEL
Doç. Dr. İBRAHİM POLAT
Doç. Dr. İLKBAL TEMEL YÜKSEL
Doç. Dr. METİN KABA
Doç. Dr. MUCİZE ERİÇ ÖZDEMİR
Doç. Dr. NUR GÖZDE KULHAN
Doç. Dr. ÖZER BİRGE
Doç. Dr. SEMRA YÜKSEL
Doç. Dr. SEVCAN SARIKAYA
Doç. Dr. SEVİM ÖZGE ÖZDEMİR
Doç. Dr. ŞÜKRÜ YILDIZ
Doç. Dr. TAYFUN TOPTAŞ
Dr. Öğr. Üyesi ALİ YILMAZ
Dr. Öğr. Üyesi ARZU BİLGE TEKİN
Dr. Öğr. Üyesi ARZU YAVUZ
Dr. Öğr. Üyesi CENGİZ ŞANLI
Dr. Öğr. Üyesi DİLAY GÖK KORUCU
Dr. Öğr. Üyesi EMRE SERTEL
Dr. Öğr. Üyesi FATMA KETENCİ GENCER
Dr. Öğr. Üyesi GÖZDE ŞAHİN
Dr. Öğr. Üyesi MELİKE GEYİK BAYMAN
Dr. Öğr. Üyesi MÜŞERREF BANU YILMAZ
Dr. Öğr. Üyesi OĞUZHAN GÜNENC
Dr. Öğr. Üyesi ÜMMÜGÜLSÜM ESENKAYA
Komisyonlarımız
Eğitim Kaynakları Komisyonu
-
Prof. Dr. Levent YAŞAR
-
Prof. Dr. Murat EKİN
-
Prof. Dr. Veli MİHMANLI
-
Prof. Dr. Niyazi TUĞ
-
Prof. Dr. Keziban DOĞAN
Müfredat Komisyonu
-
Prof. Dr. Veli MİHMANLI
-
Prof. Dr. Levent YAŞAR
-
Prof. Dr. Ali ÇETİN
-
Prof. Dr. Ahmet Birtan BORAN
-
Prof. Dr. Alev AYDIN
Ölçme ve Değerlendirme Komisyonu
-
Prof. Dr. Murat EKİN
-
Prof. Dr. Levent YAŞAR
-
Prof. Dr. Erdal KAYA
-
Prof. Dr. Semra Kayataş ESER
-
Prof. Dr. Pakizer Banu KILIÇOĞLU DANE
-
Prof. Dr. Ramazan DANSUK
Program Değerlendirme ve Akreditasyon Komisyonu
-
Prof. Dr. Murat EKİN
-
Prof. Dr. Murat APİ
-
Prof. Dr. Pınar KUMRU
-
Prof. Dr. Murat MUHCU
-
Prof. Dr. Sadık ŞAHİN
Tez, Bilimsel Araştırma ve Yayın Komisyonu
-
Prof. Dr. Veli MİHMANLI
-
Prof. Dr. Fisun VURAL
-
Prof. Dr. Süleyman SALMAN
-
Prof. Dr. Hakan GÜRASLAN
-
Doç. Dr. İbrahim POLAT
Eğitim Faaliyetlerimiz