Akademik

Nükleer Tıp Ana Bilim Dalı, ülkemizdeki klinik bilimlerin tabi olduğu Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS) ile araştırma görevlisi/asistan alan bir bölümdür. Nükleer Tıp alanında eğitimine başlayan araştırma görevlileri 4 yıllık uzmanlık eğitimleri süresince metabolik ve sintigrafik görüntülemenin yanında radyonüklid tedavi uygulamalarını öğrenmektedirler. Bu nedenle Nükleer tıp genel kanının aksine bir laboratuvar değil dahili bir tıp ana bilim dalı olarak tıp alanı içerisinde kendisine yer edinmiştir. Görüntüleme başlığı altında ağırlıklı olarak onkolojik hastalıkların tanısı içeren görüntüleme metodolojileri söz konusudur. Ancak Nükleer Tıp görüntüleme yöntemlerinin metabolik veya fonksiyonel görüntüleme yöntemleri olması nedeniyle kardiyolojik, nefroürolojik, nörolojik, endokrin, iskelet başta olmak üzere hemen tüm sistemlerin fizyopatolojik durumu sintigrafik yöntemler ile değerlendirilebilir. Görüntüleme için pozitron yayan radyofarmasötikler için PET-BT ve PET-MR gibi hibrid sistemleri, tek foton yayıcı radyofarmasötikler için hibrit veya hibrid olmayan Gama Kamera (SPECT ve SPECT-BT) cihazları kullanılmaktadır. Radyonüklid tedavi uygulamaları için hastaya uygulanan radyoktif maddenin özellikleri veya dozuna bağlı olarak ayaktan ve yatarak tedavi uygulamaları mevcut olup, bu uygulamalar ile yaygın olarak bilinen tiroid hastalıklarının tedavisi yanında günümüzde diğer bir çok onkolojik veya onkoloji dışı hastalıkların tedavisi yapılabilmektedir. Nükleer Tıp uzmanlık eğitimi ülkemizde 4 yıllık bir eğitim dönemini kapsar ve bu eğitim dönemi içerisinde yukarıda bahsi geçen sintigrafik görüntüleme yöntemleri, radyonüklid tedavi uygulamalarını ve çoğu eğitim kliniğinde tiroid hastalıklarının tanı ve tedavisini yapıldığı bir klinik uygulama alanını içerir. Eğitim dönemi içerisinde ileriki meslek yaşamında sıklıkla beraber çalışılan alanlar olan Radyoloji, Radyasyon Onkolojisi, Medikal Onkoloji, Endokrinoloji, ve Kardiyoloji bölümlerinde dış rotasyonlar yapılmaktadırlar. Nükleer tıp literatürü ağırlıklı olarak İngilizce yayınlardan oluşmaktadır. Nükleer tıbbı tercih edecek araştırma görevlisi adaylarının uzmanlık eğitimi öncesi iyi düzeyde yabancı dil bilgisine sahip ve bilgisayar teknolojisi ile ilgili olmaları eğitimlerini kolaylaştırıcı bir faktör olup tercih sırasında dikkate alınması önerilir. Türkiyede Sağlık Bilimleri Üniversitesi çatısı altında hali hazırda Ankara’da Ankara SUAM, Ankara Numune SUAM, Abdurahman Yurtaslan Ankara Onkoloji SUAM SUAM, İstanbul’da ise İstanbul SUAM ve İstanbul Okmeydanı SUAM’de Nükleer Tıp uzmanlık eğitimi verilen klinikler mevcuttur. Anabilim dalı olarak sunacağımız eğitimin temel amacı Ankara ve İstanbul şehirlerinde verilen uzmanlık eğitimlerin merkezler arasında koordinasyonun bulunduğu, klinik hizmet ve araştırma faaliyetlerinin ulusal ve uluslararası standartlara uygun ve güncel bir şekilde sürdürülmesi, gelecekte ulusal ve uluslararası akreditasyon sertifikası almasıdır. Ayrıca ulusal ve uluslararası benimsenmiş etik ilke ve kurallara göre eğitim-öğretim yanında nitelikli bilimsel araştırma yapmak ve üst düzey ve nitelikli hizmet faaliyetleri yürütülmesi sağlanacaktır.

Nükleer Tıp, Türkiye’de ilk kez 1950’lerin başında İstanbul’da Prof. Dr. Suphi Artunkal’ın kişisel çabaları ile gündem gelmiş ve 1953 yılında Dr. Artunkal ve ark. Haseki Tedavi Kliniği’nde kurdukları Radyoizotop Laboratuvarı’nda hipertiroidi tedavisi için I-131’i kullanmışlardır. Ülkemizde radyoizotopların tıp alanında kullanımının ilk uygulaması olan bu tedavilerin başlaması Türkiye’de gelişmiş ülkelerle eş dönemde nükleer tıbbın kurulması ve gelişmesinde bir dönüm noktası olmuştur. 1961 yılında Çekmece Nükleer Eğitim ve Araştırma Merkezi’nin açılması ile ülkemizde radyoizotop üretimine başlanmış ve Türkiye teknesyum izotopunu Avrupa’da ilk kez kullanan ülkeler arasında yer almıştır. 1962 yılında Prof. Dr. Fevzi Renda ve meslektaşları tarafından Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (IAEA) katkılarıyla Ankara Üniversitesi kampüsü içinde Radyobiyoloji Enstitüsü kurulmuş ve ülkemizde nükleer tıbbın gelişiminde önemli rol oynamıştır. 1965 yılında, daha sonra kurulacak olan Nükleer Tıp Enstitüsü’nün temelini oluşturan İstanbul Üniversitesi Radyoizotop Laboratuvarı’na ilk rektilineer tarama cihazı alınmıştır. Böylece 60’lı yıllarda Ankara’da Prof. Dr. Fevzi Renda, İstanbul’da Prof. Dr. İrfan Urgancıoğlu, İzmir’de Prof. Dr. Nail Tartaroğlu ülkemizde modern nükleer tıbbın önünü açmışlardır. Sonraki yıllarda eğitim, araştırma ve sağlık hizmetlerinde gitgide daha fazla yer edinen nükleer tıp uygulamaları iki binli yılların başına kadar üç büyük ilimizde kurulu üniversite veya eğitim ve araştırma kliniklerinde faaliyet göstermiştir. Ancak Nükleer Tıp alanında özellikle son 20 yılda gerek teknolojik alanda gerekse radyonüklid ve radyofarmasötik üretimindeki çok hızlı ve çığır açan gelişmeler ve buluşları yakından takip edilmiş ve ülkemize kazandırılmıştır. Bu süreçte çok sayıda alanında önemli bilgi ve deneyime sahip Nükleer Tıp uzmanı yetişmiş olup, Türkiye’de dünyadaki gelişmiş ülkeler ile eş düzeyde Nükleer Tıp hizmeti verilebilmektedir. Sağlık Bilimleri Üniversitemizin 15.04.2015 tarihli ve 29327 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan "Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun" un 5. Maddesi ile kurulmasını müteakip Tıp Fakültesi bünyesinde Nükleer Tıp Anabilim Dalı Senato Kararı ve YÖK onayı ile kurulmuştur. Üniversitemize bağlı Ankara, İstanbul, Kayseri ve Erzurum’da faaliyet gösteren SUAM’larda görevlerine devam eden geniş bir akademik kadromuz mevcuttur.